Erzurum’un elektriği, okulu ve yolu olmayan bir dağ köyünde, 9 çocuklu bir ailede doğdu. İlk ve ortaokulu akrabalarının yanında okudu. Babası yıllar boyunca karlar üzerinde sırtında taşıdı.
Erzurum’un elektriği, okulu ve yolu olmayan bir dağ köyünde, 9 çocuklu bir ailede doğdu. İlk ve ortaokulu akrabalarının yanında okudu. Babası yıllar boyunca karlar üzerinde sırtında taşıdı. Kurt sürüsünün içinde kaldılar, birçok tehlike atlattılar. Tek amacı okumaktı. Ortaokul ikinci sınıfta çalışmaya başladı. Okuma hayatı boyunca ayakkabı boyacılığı, bulaşıkçılık, inşaatçılık ve fırıncılık yaptı. Ortaokulu ve liseyi birincilikle bitirdi. Üniversitedeyken yüz gecesini Erzurum Tren Garının banklarında geçirdi. Şiirlerini burada yazdı. 1990 yılında Türkiye Diyanet Vakfı ‘N'at-ı Şerif Büyük Ödülü’nü kazandıran ‘Yağmur’ şiirini yazdı. 2001’de profesör oldu, danışmanlık şirketi kurdu. SPK üyesi ve Merkez Bankası Meclis Üyesi olarak görev yaptı. Şiir yazmayı hiç bırakmadı. Nurullah Genç, bir roman tadındaki hayat tecrübesiyle ‘Doğduğum Ev’in konuğu…
Başladım boyacılık yapmaya. Bana Cenabı Hak yolları öyle açtı ki. Gittim mesela parasız yatılının müdürüne. Dedim ki: "Ben Horasan'da okurken fırında çalıştım, boyacılık yaptım. Hocam çalışmak istiyorum. Para kazanmak istiyorum aynı zamanda." "Allah Allah, ne yapacaksın?" dedi. "Boyacılık." “Parasız yatılıda boyacı yok. Ama derslerini ihmal etmeyeceksin" dedi. Bana bir köşe ayırdı. Dört yıl orada oturdum akşamları, orada ayakkabı boyadım. Şiirler de yazıyorum. Kültür Bakanlığının yarışmasında, Tarım ve Orman Bakanlığının Türkiye geneli yarışmasında Türkiye ikincisi ve birincisi oldum. Şiir okuma yarışmasında da Mehmet Akif’in bir şiirini okuyarak okuma birincisi oldum Erzurum'da. Şimdi bunları görünce Abdurrahman Teber hocamız, şiirle ilgili bir şey olduğunda beni çağırıyor artık. Çanakkale de böyle gündeme geldi. Son sınıftaydım. Bir gün çağırdı beni. "Bir liste vereceğim orada elliye yakın şiir ve yazı ismi var bunlar diğer liselere dağıtılmış. İşte Erzurum Lisesine, Atatürk Lisesine, ortaokullara falan. Üç gün sonra Çanakkale Şehitlerini anma yıl dönümü var. İmam hatip lisesini temsilen de sen orada bir şiir ya da yazı okuyacaksın sahnede". O zaman Üçüncü Ordu da Erzurum'da. "Tören de çok muhteşem olacak. Üçüncü ordu komutanı katılacak" dedi. Gittim iki gün İl Halk Kütüphanesini dolaştım. Yok. Koca bir destan Çanakkale. Ama o 50 yazının ve şiirin dışında bir şey bulamadım. Nereye bakıyorsam yok. En son kapısını çaldım hocanın. Girdim. Hocam dedim, bunların dışına bir şey bulamadım. Kızdı. "Ben seni nasıl göndereceğim oraya. Sen şiir yazıyorsun git bul" dedi. Beni bir daha gönderdi. Çıktım…
9 Eylül 1960 tarihinde Horasan’ın Pinaduz köyünde 9 çocuklu bir ailenin çocuğu olarak doğdunuz. Nasıl bir evdi?
Doğduğum evi anlatabilmek için köyümüzün yeniden nasıl kurulduğunu anlatmam lazım. Dedem ve onun babası Bolşevik İhtilalinden sonra çekilirken Ruslarla mücadele ediyorlar ve Ruslar tarafından alınıp götürülüyorlar. Köyün diğer erkekleri de gençleri de götürülüyor, kimse kalmıyor. Çocuklar ve kadınlardan başka kalan yok. Yollarda telef oluyor birçoğu. Dedemin babası trende ölüyor. Cesedini camdan atıyorlar mesela. Hatta eliyle tutmak istiyor cesedi. Rus askeri bileğine vuruyor, bileğini incitiyor. Bir, bir buçuk yıl sonra Sibirya'da ormanda ağaç keserken Rusça öğreniyor ve o askerle konuşuyorlar, asker soruyor ‘neden tutmak istedin’ diye. Dedem rahmetli de diyor ki, ''Mezarına bırakır gibi bırakacaktım onu, besmele ile bırakacaktım sen benim elime vurunca yapamadım.''
Bu büyük bir trajedi yani o gidiş. Sibirya'da 4 yıl kaldıktan sonra geriye dönüyor. Döndüğünde köy tamamen yıkılmış durumda. Aile yok. 8 yıl başka bir köyde kalıyor. Ve adım adım gelerek, giderek o köyü yeniden inşa ediyor. Bizim kaldığımız evi de böyle inşa ediyor işte. Komşulardan kalanları çağırıyor. Beraber yardımlaşarak onların evlerini yapıyor. Babam evlendikten bir süre sonra çok kalabalık olduğu için ayrılma ihtiyacı hissediyor ve ayrılıyor. Yani evini ayırıyor. Dedem ve amcalarım babama hemen o büyük evin yanında bir küçük ev yapıyorlar. Ben o evde gözümü açtım.