İlkokulöğretmeninin hastalanması üzerine beyin cerrahı olmaya kararveren ve 200’ü aşkın bilimsel çalışmaya imza atan, TÜBİTAKBİLİM ÖDÜLÜ sahibi duayen Beyin Cerrahı Profesör İsmail Hakkı Aydın...
İlkokulöğretmeninin hastalanması üzerine beyin cerrahı olmaya kararveren ve 200’ü aşkın bilimsel çalışmaya imza atan, TÜBİTAKBİLİM ÖDÜLÜ sahibi duayen Beyin Cerrahı Profesör İsmail HakkıAydın, ismini taşıdığı ve büyük bir alim olan dedesinden 3yaşından itibaren dersler almaya başladı. Kur-an’ı Kerim,tefsir, hadis, fıkıh, Arapçanın yanında Latince ve Farsçahocalığı yapan dedesinin etkisiyle Yüksek İslam Enstitüsündebölüm birincisiyken Tıp Fakültesini kazandı. Doktorasını vetezini Zürih’te ‘Beyin Cerrahisinde çağ açıp çağ kapayan’Gazi Yaşargil’in yanında tamamladı. 40 yıllık meslek yaşamında30 binin üzerinde ameliyat yapan ve yüzlerce doktor yetiştirenAydın, aynı zamanda 7 şiir kitabı olan bir şair, 100’ü aşkıngüftesi bestelenmiş bir müzisyen, hattat ve 20’nin üzerindekitabı olan bir yazar. Sıra dışı hayatının bilinmeyenleriyleProfesör İsmail Hakkı Aydın, Doğduğum Ev’de.
Yıl 1954 yer Trabzon, İsmail Hakkı Aydın nasıl bir evde doğdu?
1461'den başlar bizim sülalemizin Trabzon'daki hikayesi. Baki dedem, Trabzon'u fetheden orduda bir komutandı. Fatih’in talimatıyla Trabzon'a yerleşiyor ve Trabzon'un İslamlaşmasında, Türkleşmesinde görev alıyor. Bir medrese ve bir eczane açıyor Trabzon'da. Çünkü o zaman Trabzon'da çok zehirlenmeler oluyordu. Sarı orman gülünün balı ile (ki buna zifin çiçeği denir) balık yendiği zaman müthiş bir zehirlenme olur. Zehirlenmeyle ilgili olarak bir antidot geliştiriyor. Ona ‘Bakioğlu Panzehiri’ adı veriliyor. Ve hala kuşaklar arasında bugün de devam etmektedir. Ve dedemin dedesinin babasının zamanına kadar ‘Bakioğulları’ diye anılıyoruz. Daha sonra Soyadı Kanunu ile birlikte Mustafa Kemal Trabzon'a geldiği zaman Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin kurucuları ile tanışıyor ve dedemin de özellikle Milli Mücadele’de ve Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ndeki etkisinden dolayı dedemi çağırtıyor. Dedem, Hafız İsmail Hakkı Efendi diye anılıyor. Atatürk dedemi sakallı, sarıklı birisi bekliyor. Fakat dedemi gördüğü zaman da zamanın valisine 'Hocama Aydın soy ismini ver' diyor ve Aydın soy ismi veriliyor bize.
1461 yılında bir eczane açıyor dedem Trabzon’da. Sarı orman gülünün balı ile balık yendiği zaman müthiş bir zehirlenme olur. Bir antidot geliştiriyor. Ona da ‘Bakioğlu Panzehiri’ adı veriliyor
Baki dedemden itibaren hep büyük oğuldan büyük oğula geçen bir gelenek var. Bizim köyde bir ev yapıyor. O ev, büyük oğuldan büyük oğula geçiyor. Ve yine o eve el yazması bir Kuran'ı Kerim koyuyor. Ve o da büyük oğuldan büyük oğula geçiyor. Mustafa dedem zamanında o ev yanıyor. O Kur-an’ı Kerim de yanıyor. Fakat daha sonra Yusuf dedem yani dedemin dedesi şimdiki mevcut olan evi yapıyor. Ve diyor ki, artık burası da büyük oğuldan büyük oğula geçsin. Fakat Kur-an’ı Kerim olmadığı için Yusuf dedem bir taş baskı Kur-an’ı Kerim alıyor. ‘O Kur-an’ı Kerim’den hafızlık yapılacak’ deniliyor. Sonra oradan İsmail Hakkı dedeme geçiyor. Oradan babam Halit’e. Oradan bana, benden de oğlum Prof. Abdulkadir Cüneyt’e geçiyor. Ve oradan da inşallah torunum Ahmet Bircis’e... Böyle bir sülale var.
Dedem annemin hamileliğinden itibaren her gece bana Kuran okurdu
İsmini taşıdığınız dedenizin üzerinizde nasıl bir etkisi vardı?
Dedem, her alanda benim mürşidimdir. Hocamdır. Güneşimdir. Meşalemdir. Işığımdır. Çünkü babamın çocuğu olmayınca birkaç yıl, sonra ben olunca dedem rahmetli diyor ki babama, o zaman babam da Adana’da müftü. 'Sen kendine başka çocuk yap, bu benimdir' diyor. Alıyor beni kendi yanına ve beni o okutmaya başlıyor. Bana rahmetli dedem Abdulkadir derdi, kendi ismi İsmail Hakkı olduğu için kendi ismini söylemezdi. Annem hamileyken her akşam annemin yanında Kur-an’ı Kerim okurdu. Ve Kaside-i Bürde'yi okurdu. Daha sonra benim çocukluğumda da okudu hep onu. Ben her akşam yatardım dedem onu okurdu. Ben o kitabı hiç elime almadığım halde ezbere bilirim.
3 yaşında beni alıyor yanına, Kur-an’ı Kerim’e başlatıyor. Ve 4 yaşında hatmettiriyor bana. 5 yaşında okula gönderiyor. Ve 5 yaşında okula gittiğim zaman da hem Cumhuriyet Türkçesini hem Kuran veya Osmanlı Türkçesini okuyordum, yazıyordum ve hatmetmiştim. Zaten Arapçaya da başlatmıştı beni rahmetli dedeciğim. Tabii üzerime çok titrediler. Onu da kabul etmek lazım. Çünkü dedem bütün ilimlerle beni mücehhez kıldı. Hatta şöyle söyleyeyim, ben stajyer doktordum yine dedemle tefsir okuyordum. Yani beni hiçbir zaman bırakmadı. Hala onun beni eğittiği, öğrettiği, terbiye ettiği çerçevede hayatım sürmektedir.